İçeriğe geç

Heyecan psikolojik mi ?

Heyecan Psikolojik mi? Siyasetin Nabzında Duyguların Anatomisi

Bir siyaset bilimci olarak insan davranışlarını yalnızca ideoloji, kurumlar ya da oy verme eğilimleri üzerinden açıklamak bana hep eksik gelmiştir. Çünkü siyaset, sadece aklın değil, duyguların da sahnesidir. Bu sahnede “heyecan” denilen duygusal enerji, kimi zaman bir miting meydanını dalgalandırır, kimi zaman bir protestoyu susturur. Peki gerçekten, heyecan psikolojik bir tepki mi yoksa politik bir inşa mı? Bu soruyu yanıtlamak, bireysel duygu ile toplumsal düzen arasındaki gerilimi anlamaktan geçer.

Heyecanın Psikolojik Temeli mi, Siyasal Aracı mı?

Heyecan, bireyin sinir sistemiyle başlayan ama toplumsal koşullarda biçim kazanan bir tepkidir. Psikoloji heyecanı içsel bir süreç olarak tanımlar: kalp atışının hızlanması, nefesin değişmesi, adrenalin dalgası… Ancak siyaset bilimi açısından heyecan, bu biyolojik hareketliliğin ötesinde, iktidar ilişkilerinin yeniden üretildiği bir zemindir.

Kitleleri yönlendirmek için kullanılan propaganda, semboller, lider figürleri ve ulusal anlatılar heyecanı bilinçli bir şekilde kurgular. Yani heyecan sadece psikolojik değildir; aynı zamanda politik bir stratejidir. Her rejim, vatandaşlarının hangi olaylar karşısında heyecanlanması ya da korkması gerektiğini öğretir.

İktidarın Duygusal Mühendisliği

Siyasi iktidarlar sadece yasalarla değil, duygularla da hükmeder. Modern devlet, bireyin iç dünyasına kadar uzanan bir denetim mekanizması inşa eder. Michel Foucault’nun ifadesiyle, iktidar artık sadece “ne yaptığımızı” değil, “ne hissettiğimizi” de şekillendirir.

Heyecan burada bir yönetim aracına dönüşür. Ulusal marşlar, askerî geçitler, seçim kampanyaları veya futbol karşılaşmalarındaki milli birlik duygusu… Hepsi, bireysel duyguların kolektif hedefe yönlendirilmesinin yollarıdır. Devlet, vatandaşın bedeninde yankılanan o heyecan dalgasını düzenlemeyi, hatta gerektiğinde bastırmayı bilir.

Ama sormak gerekir: “Heyecanı kim yönetiyor?” Vatandaş mı, iktidar mı?

Kurumlar ve Duyguların Soğurulması

Toplumda duyguların serbest dolaşımı tehlikeli görülür. Bu yüzden kurumlar, heyecanı denetim altına alır. Üniversiteler eleştirel düşünceyi ölçülü tutar, medya gündemini ritmik biçimde değiştirir, din kurumları duygusal taşkınlıkları ahlakî çerçeveye hapseder. Tüm bu yapılar, heyecanı “uygun dozda” tutmanın yollarını üretir.

Siyaset, akıl ile duygu arasında bir denge oyunudur. Fakat tarih boyunca bu denge, genellikle güçlülerin lehine bozulmuştur. Kitlelerin heyecanı, iktidarın elinde bir manipülasyon aracına dönüşmüştür. Mussolini’nin meydanlarındaki kalabalıklar, Hitler’in kitle estetiği ya da modern popülizmin sahne gösterileri bunun en açık örnekleridir.

Toplumsal Cinsiyetin Duygusal Kodları

Heyecan, cinsiyetsiz bir duygu değildir. Toplum, erkeklerin heyecanını “stratejik” ve “güç odaklı” olarak yüceltirken, kadınların heyecanını “duygusal” ya da “irrasyonel” olarak küçümser. Bu, siyasal kültürün cinsiyetlendirilmiş doğasını ortaya koyar.

Erkeklerin heyecanı, genellikle rekabet ve iktidar arzusuyla meşrulaştırılır. Bir liderin mitingde yumruğunu kaldırışı, “kararlılık” olarak alkışlanır. Oysa kadınların politik heyecanı, dayanışma ve katılım odaklıdır. Feminist hareketler, bu nedenle “öfke”yi ve “heyecanı” kamusal bir ifade biçimine dönüştürür. Kadınların kolektif coşkusu, demokrasinin duygusal damarını yeniden canlandırır.

Vatandaşlık, Heyecan ve Katılım

Vatandaşlık bilinci, duygusal bir aidiyet biçimidir. İnsan, kendini bir ulusun, ideolojinin ya da toplumsal grubun parçası hissettiğinde heyecan duyar. Bu his, demokratik katılımın da yakıtıdır. Ancak aynı duygu, otoriter rejimlerde kör bir sadakate dönüşebilir.

Heyecan olmadan siyaset olmaz; ama sadece heyecanla yapılan siyaset, kolayca manipülasyona uğrar. Bu noktada, duygusal enerjiyi bilinçli bir politik katılıma dönüştürmek gerekir. Peki, yurttaş olarak biz heyecanımızı kimden öğreniyoruz? Devletten mi, toplumdan mı, yoksa kendimizden mi?

Sonuç: Duyguların Siyaseti ve Siyasetin Duygusu

Heyecan, hem psikolojik hem de siyasal bir olgudur. İktidar, duyguları yöneten görünmez bir eldir; vatandaş ise bazen farkında olmadan bu duygusal oyuna katılır. Erkeklerin güç merkezli heyecanı ile kadınların katılım odaklı coşkusu birleştiğinde, gerçek bir demokratik dinamizm doğar.

Bugünün dünyasında asıl mesele, heyecanı bastırmak değil, onu yeniden anlamlandırmaktır. Çünkü sorulması gereken belki de şudur: Heyecan bizi mi yönetiyor, yoksa biz mi heyecanı siyasete yön verecek bir bilinç hâline getiriyoruz?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mecidiyeköy escort bonus veren siteler
Sitemap
prop money